Nur Cemaati | |
---|---|
Kurucu | Said Nursi |
Amaç | "İmanı kurtarmak"[2] |
Meslek unvanı | Abi, Kardeş[1] |
Hizmetler | Risale-i Nur'un neşri, Kuran'ın öğrenilmesi, öğretilmesi, basılması ve uygulanması.[4] |
Yöntem | Tebliğ, anlatma, çağırma[3] |
Alanlar | İman, tefsir, takva |
Nur Cemaati, Nurcular veya Risale-i Nur hareketi, Said Nursi tarafından telif edilen Risale-i Nur adlı eserlerin bilgileri istikametinde teşekkül eden,[5][6][7][8] 20. yüzyıl başlarında doğan İslâmî harekettir.[9][10][11] İtikadi ve fıkhi bakımdan Sünni[12] İslam'a bağlıdırlar. Müslümanların birliği dedikleri ittihad-ı İslam'ı ve halifeliğin geri getirilmesini savunurlar.[13][14][15] Cemaatin temel faaliyeti Risale-i Nurların okunması, yazılması, anlaşılmaya çalışılması ve insanlara ulaştırılmasıdır.[16] Bu faaliyet Cemaat mensupları tarafından "Hizmet-i imaniye ve Kur'aniye" veya kısaca ''Risale-i Nur Hizmeti'' diye tabir edilen kavramlarla ifade edilir.[17]
Said Nursi'ye ait Kur'an tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı öğretileri ekseninde hareket eden bir yapıya sahiptir.[13][14] Risale-i Nur grupları içindeki Okuyucular grubunun kararlarının genellikle "Meşveret" veya "İstişare" diye adlandırdıkları danışma sonunda çoğunluk tarafından alındığı iddia edilir.[18][19]
Said Nursi'nin ölümünden sonra kendi yerine bıraktığı[20][21] Ahmet Hüsrev Altınbaşak'a[22] biat etmeyen talebelerinin çeşitli şehirlere dağılması ve Risale-i Nur okurlarının artmasıyla Cemaat farklılık gösterebilen tarzlarda faaliyet göstermiş; "Meşrep" olarak tabir edilen yeni gruplar meydana gelmiştir.
Onu yazan ve yazdıran ve okuyan, Risale-i Nur talebesi unvanını alır.
Risale-i Nur'u okumak, on defa benimle görüşmekten daha kârlıdır. Zaten benimle görüşmek âhiret, iman, Kur'ân hesabınadır...Âhiret, iman, Kur'ân için ise, Risale-i Nur daha bana ihtiyaç bırakmamış.
Benimle hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam hangi risaleyi açsa, benimle değil, hâdim-i Kur'ân olan Üstadıyla görüşür ve hakaik-i imaniyeden zevkle bir ders alabilir.
biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’âlimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyete dehâlet edecekler.
Biz Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat
hususi vazifemiz de, Kur'an'in imani hakikatlerini tahkiki bir surette ehl-i imana bildirip, onlari ve kendimizi idam-i ebediden ve dai*mi, berzahi haps-i munferidden kurtarmaktir.
bu zamanda, her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye bir kudsî vazifedir.
Herşeyde meşveret hükümfermadır.
Şimdi siz, mâbeyninizde münakaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabul ederim.